2 Nisan 2020 Perşembe

İki cihan güneşi / Asım Köksal / PEYGAMBER ŞİİRLERİ 10


İki cihan güneşi



İki cihan güneşi, Sensin yâ Rasulallah!
Bulunmayan bir eşi, Sensin yâ Rasulallah!
Yaratmıştır nurunu Senin ilk önce Mevlâ,
Yaratmış yeri, göğü... Senin için Yüce Mevlâ!
Kâinât örgüsüne işlenmiş özel adın
Işıkların tuğrası, tuğudur güzel adın!
Tevhid levhasını da, Senin adın tamamlar,
Sevgi gülistanına Senin tadından damlar!
Tevratta, İncil'de Sen, müjdelenen Ahmed'sin
Süryanca Münhamennâ, Kurân'ca Muhammed'sin!
Sana bütün yeryüzü, olmuş namazgah, mâbed
Cihan Peygamberliğin hükümrân ilelebed
Geçmiş peygamberlerden Seninçin ahd alınmış
Ümmetleri adına Sana bağlı kalınmış.
Sensin Kıyamet günü, kabrinden ilk kalkacak,
Arşın sağ yanında da duracak Sensin ancak
Sensin tek efendisi Âdem oğullarının
Sensin en sevgilisi Allah'a, kullarının.
Sensin ahiret günü peygamberler önderi
Rabbin hamd sancağını taşıyan peygamberi
Sensin en şereflisi halkın Allah katında
Peygamberler duracak sancağının altında!
Mahşerde herkes Senin rahmetinin muhtacı:
Sendedir hamd sancağı, Sende şefaat tacı!
Umutsuzlara o gün, umut verecek Sensin
Onların üstlerine kanat gerecek Sensin!
Verilecek sırf Sana makamın en yücesi:
Makam-ı Mahmud ile Vesîle derecesi.
Mahşerde her dileği Sensin kabul olunan
Sensin Hakk'a kulların en yakını bulunan.
Bütün cihan halkıyla tartılsan, fazilette
Daha ağır gelirdin onlardan, Sen elbette.
Gererdin kol kanat Sen, başvuran her âcize
Gösterdiğin olurdu, gerektikçe mucize.
Mucize nurun Senin, parıl parıl yanardı,
Geceleyin görenler onu kandil sanardı.
Aç ve yorgun develer, Sana dert yanarlardı,
Dertlerinin devası belli ki Sende vardı.
En sert başlar karşında uysallık gösterirdi,
Ağaçlar ve taşlar da Sana selam verirdi.
Herşey Senin emrini dinler kabul ederdi,
Sen "Gel!" dersen gelirdi, "Don, git!" dersen giderdi.
Görür gibi ününü, ardını da gururdun,
Hastalığı giderir, gözsüzü gördürürdün.
Geleceğe ait Sen, neyi verirsen haber,
Haber verdiğin gibi çıkardı birer birer.
Kur'ân ile yumuşatan Sendin ancak Ömer'i
Bir işaretle böldün ikiye Sen Kameri
Mütevazi sofranda büyük bereket vardı,
Az nesneler çoğalır, yeter, hatta artardı.
Önünde yemeklerin tesbîhi duyulurdu,
Avucunda çakıllar tesbîhe koyulurdu.
Merhametin, şefkatin ölçüleri aşardı,
Kür kuyular duanla kaynar, dolar, taşardı.
Dua etsen gök gürler, yer yer şimşek çakardı,
Mübarek parmakların çeşme olur, akardı.
Seferlerde orduyu suladığın olurdu
Beldeler kuraklıktan duanla kurtulurdu.
El atsan arık davar sütlenir, süt verirdi
Manevî heybetinden krallar ürperirdi.
Besmeleyle saçtığın bir tek avuç toprağın
Ederdi bir orduyu, tedirgin, darmadağın!
Mekke'deyken bir gece, tüm gökleri dolaştın,
Melekût âleminin doruğuna ulaştın!
Beşeriyyet kaydını kırdın, aştın orada,
Bin bir tecellîlerle karşılaştın orada!
İlâhî iltifatla, hitapla dolup taştın,
Şirksiz bir yaklaşımla Mevlâ'na Sen yaklaştın!
İsrâ ve Mi'râcınla kıldı Seni Hak mümtaz,
Ümmetinin mi'râcı, oldu beş vakit namaz.
Kur'ân, Senin en büyük, en devamlı mucizen,
Verdin ona güre Sen herşeye gerçek düzen.
İlâhî kitaplığın kutluluğu ondadır,
Dünyanın, ahiretin mutluluğu ondadır.
Gece gündüz okunan İlâhî kitap Kur'ân,
Hayrandı dün de ona, bugün de herkes hayran.
Gerçekledi o ancak Batının rüyasını
Hayretlere düşürdü ilim-fen dünyasını.
Edindin her hususta Kur'ân'ı Sen tek rehber
Okudun, okutturdun onu herkese ezber.
Yürürdün hak yolunda dosdoğru, yol açıksa
Asla geri dönmezdin cihan karşına çıksa.
Başladığın bir işi, bırakmazdın yarıda
Bulunurdun herkese bu yolda uyarıda.
Asım Köksal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 https://www.youtube.com/watch?v=vdHp4bhZ8Y8