Bahâüddîn
Nakşibend -kuddise sirruh- (d.
1318, v. 1389)
Bizim yolumuz, Allah Teâlâ'nın gösterdiği kurtuluş yoludur. Çünkü
bu yol, sünnete uymak ve ashâb-ı kirama tabî olmaktır. Bu sebeple yolumuzda az
zamanda çok kazanç elde edilir.
Yolumuz, sohbet ve muhabbet yoludur. Sahabe-i kiramın yolunun
sohbet olduğu gibi... Hayır ve bereket, beraberliktedir; beraberlik de sohbetle
olur. Yalnızlığa (inzivaya) çekilmekte şöhret tehlikesi de olabilir, şöhret ise
âfettir.
Bizim yolumuzda olan kimselerin şu üç şeye dikkat etmesi gerekir:
Birincisi; Allah Teâlâ'ya karşı edebdir. Yâni zahiri ve bâtını ile
tamamen kulluk içinde olmalı, Allah Teâlâ'nın bütün emirlerini yerine getirip,
yasaklarından sakınmalı, Allah Teâlâ'dan başka her şeyi gönülden çıkarmalı ve
nîmetleri Allah yolunda seferber etmelidir.
İkincisi; Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'e karşı edebdir.
Bu da; ibâdet, muamelât ve bütün davranışlarda O'na muhabbetle uymaktır.
Üçüncüsü; seni irşâd eden Hak dostuna karşı edebdir.
Yenilecek bir gıda, bir yiyecek, her ne olursa olsun gafletle, öfke
ile veya istemeyerek hazırlanmış ve tedârik edilmişse, onda hayır ve bereket
yoktur. Zîrâ ona nefs ve şeytan yol bulmuştur. Böyle bir yiyeceği yiyen
kimsede, mutlaka feyiz ve huzurunu bozacak bir netice meydana gelir. Gaflete
dalmadan yapılan ve Allah Teâlâ'yı düşünerek yenen helâl ve hâlis yiyeceklerden
hayır meydana gelir. İnsanların hâlis ve sâlih ameller işlemeye muvaffak
olamamalarının sebebi; yemede ve içmede harama, şüpheli şeylere ve kul
haklarına dikkat etmemeleridir. Her ne hâl olursa olsun, bilhassa namazda huşu
ve huzur hâlinde bulunmak, zevkle ve gözyaşı dökerek namaz kılabilmek; helâl
lokma yemeye ve yemeği Allah Teâlâ'yı hatırlayarak pişirip O'nun huzurunda imiş
gibi yemeye bağlıdır. Vücûdu haram lokma ile beslenmiş olan bir kimse, namazdan
bir neşve duyamaz.
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in:
"Namaz, müminin miracıdır." (Süyûtî, şerhu İbn-i Mâce, I,
313) ifâdesinde hakîki namazın derecelerine işaret vardır. Namaza duran
kimsenin, iftitâh tekbîrini söylerken, Allah Teâlâ'nın azametini, yüceliğini
düşünerek, huşu ve huzur hâlinde olması gerekir. Öyle ki, bu hâlini istiğrak,
yâni kendinden geçme hâline eriştirmelidir. Bu hâlin zirvesi, Rasûlullâh
-sallâllâhu aleyhi ve sellem-'dedir.
"La ilahe illallah" kelimesini söylemenin hakikati, Allah
Teâlâ'dan başka ne varsa hiçbirini kalbde put hâline getirmemektir. İslâm
dîninin hükümlerini îfâ etmek, yâni emirleri yapıp yasaklardan sakınmak;
haramları, şüpheli şeyleri, hattâ mubahların fazlasını terk etmek, ruhsatlardan
uzak durmak, mubahları zaruret miktarınca kullanmak, tamamen nur ve safadır.
Aynı zamanda evliyalık derecelerine kavuşturan bir vâsıtadır. Velayet
derecelerine bunlarla ulaşılır. Uzak kalanların hepsi, bunlara dikkat
etmediklerinden uzak kalırlar ve kendi arzularına uyarlar. Yoksa Cenâb-ı
Hakk'ın feyzi her an gelmektedir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
https://www.youtube.com/watch?v=vdHp4bhZ8Y8
-
NAAT Seccaden kumlardı... Devirlerden, diyarlardan Gelip göklerde buluşan Ezanların vardı! Mescit mü’min, minber mü’min... T...
-
SURELERİN FAZİLETİ HAKKINDA HADÎS-İ ŞERİFLER Levh-i Mahfuz’a ilk yazılan, BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM’dir. Eve girerken Besmele çekilirse, ...
-
Hârûn Reşîd hacca gitti. Dönüşünde bir müddet Kûfe'de istirahat etti. Sonra yola çıkacağı zaman herkes kendisini yolcu etmek için soka...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder