11 Nisan 2020 Cumartesi

Peyami Safa

İyiler kaybetmez, kaybedilir.

Bu sekiz şeydir belâ-yı ehl-i dünyâ bil,

 yakîn; Hırs u Şehvet, Fahr u Ziynet, Lu'b u Gaflet, Kibr ü Kîn

Nuri Pakdil

Okumadığın gün karanlıktasın ve bu karanlıkta hiçbir şey meşru değildir.

İbn Arabî

Var mısın ki, Yok olmaktan korkuyorsun ?

SEBE' Suresi 12-14

Şükredin. Kullarımdan şükreden azdır! 

George Orwell

Önemli olan yaşamak değildir, başarmak hiç değildir. Önemli olan insan kalmayı bilmektir.

Cemil Meric (Bu Ülke)

"Olgunlaşmak; kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek.
Dilenci, dilenmekteki vebali bilseydi, hemen dilenmekten vazgeçerdi. [Taberani]
https://www.youtube.com/watch?v=SKwjc8Yum4s

Ey Âişe! bütün duaların mânâlarını içeren cümleler ile dua ederek şöyle de:

Ey Allahım! Ben senden hayrın tamamını, hâzırını, geleceğini, bildiğimi ve bilmediğimi talep ederim. Şerrin bütününden, hâzırından ve geleceğinden, bildiğimden ve bilmediğimden sana sığınırım. Senden cennet ve cennete yaklaştırıcı, söz ve hareketleri isterim. Ateşten, ateşe yaklaştırıcı söz ve hareketlerden de sana sığınırım. Senin kulun ve rasûlün Muhammed`in senden istediği hayrı senden istiyorum. Kulun ve rasûlün Muhammed her neden sana sığınmışsa ben de aynı şeyin şerrinden sana sığınırım. Senden isteğim, bana herhangi bir işi takdir buyurduğun zaman onun neticesini doğrulukla sona erdirmendir. Ey rahmet edenlerin en fazla rahmet edeni! Bütün bunları rahmetinden talep ederim!

Victor Hugo

Paris'te bir adam öldürülse bu bir cinayettir. Ama Doğu'da veya Afrika'da binlercesi boğazlanırsa, bu sadece bir meseledir. 

Yaman Dede

Allah hep lûtfeder. Kahır gibi görünmesi bizim bakışımızın kötülüğündendir.
https://www.youtube.com/watch?v=_nclRz8fZj0&list=RD5dNcBjtu364&index=13

Nurettin Topçu

İnsanın esareti benzeri görülmemiş bir hâl almıştır bugün. Ruh öylesine inkâr edilmiş ki, iniltisi bile artık duyulmuyor.
Hacca niyyet eyledim Vehhâbi bastı Mekke'yi Derviş olmak istedim kasırga yıktı tekkeyi
Kitap okuyan genci severim Okunacak kitap listesi olan gence aşığım # kimin sozu bulamadim#

Ahmed Avni Konuk

Sû-i zanna mübtelâ olan kimseyi iknâ için söz söylemek ve deliller getirmek deliliktir. Zîrâ o kimse ahmaktır. Ahmak'ın cevâbı sükûttur. 

Gore Vidal

Kimse sormadı, ne kadar yorgun olduğumu.. Herkes bende dinlenmek istedi. 

Oğuz Atay

"Umursadığınız insan sizi hayal kırıklığına uğrattığında, insanları önemsemekten vazgeçip yalnızlığı seçiyorsunuz

Nisa 125

İyilik yapan (bir insan) olarak, (tam bir hulus ile) kendisini Allaha teslim eden, İbrahim'in Allâhı bir tanıyıcı dînine tâbi' olan kimseden daha güzel dinli kimdir? Allah İbrahim'i bir dost edinmişdir. 
 Hasan Basri Cantay meali

İmam Zeynülâbidîn Ali ibn Hüseyin Hazretlerinin duasindan bir miktar

Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla Allahım! Hırsın azgınlığından, gazap ve öfkenin haddini aşmasından, hasedin galebe çalmasından, sabrın zaafa uğrama­sından, kanaatin azlığından, ahlâkın bozulmasından, şehvetin azdırmasından, bağnazlıktan, hevaya uyup Hüda’ya muhalefet etmekten, gaflet uykusundan, külfet altında ezilmekten, bâtılı hakka tercih etmekten, günahta ısrardan, kulluğu az fakat ma’siyeti çok olmaktan, zenginlerin böbürlenmesinden, fakirleri hor ve hakîr görmekten, yanımızda bulunanlara sû-i muâmelede bulunmaktan ve ehl-i ma’rûf olan güzel ahlâklı insanlara teşekkürü terk etmekten Sana sığınıyoruz. Derdest edilip hizlana uğramaktan, hakkımız olmayanı yemekten ve bilmediğimiz bir konuda kelâm etmekten de yine Sana iltica ediyoruz.

Avnî

"‘Işk ile vîrân iden göñlini ma‘mûr istemez Hâtırın mahzûn iden bir lahza mesrûr istemez" 

DUA

اللهم امييييييييييين يارب العالميناللهم اكرمنا بمرافقة النبي صلي الله عليه وعلي اله وصحبه وسلم علي حوضه الشريف اللهم لا تحرمنا هذا الشرف العظيم يااكرم الاكرمين ياالله

İsmet Özel

Bir şehrin uzak semtleri gibi gözlerin. Üzgün, kara, ayaklanmaya hazır.. 

Nurettin TOPÇU

Kur'an harikası olan ilahi ahlak, İslam diyarında çoktan gömülmüştür.

Ebu'd Derda (RA)

Gerçeğe daha iyi yaklaşmak için gönüllerinizi biraz geçici şeylerle eğlendirin.

Yahya Kemal Beyatlı

DÜŞÜNCE Ülfet belâlı şey, fakat uzlet sıkıntılı, Bilmem nasıl geçirmeliyim son beş on yılı? İnsanlar anlaşıldı. Cihânın da sırrı yok, Kalsaydı terkeşimde bugün tek bir altın ok En tatlı bir hayâl için atmazdım ufkuma. Dalsın yakında gözlerim artık son uykuma! "Yalnız duyan yaşar" sözü, derler ki, doğrudur "Yalnız duyan çeker" derim, en doğru söz budur. Gördüm ve anladım yaşamak mâcerâsını, Bâkiyse rûh eğer dilemezdim bekasını. Hulyâsı kalmayınca hayâtın ne zevki var? Bitsin, hayırlısıyla, bu beyhûde sonbahar! Ölmek değildir ömrümüzün en fecî işi, Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi. 

Muhammed Es’ad Erbîlî (k.s.)

 Senin aşkınla mecnûnum ve lâkin iştihârım yok 
Demâdem dâğ-ı hasretle figandan başka kârım yok 
Metâ-ı lütfunu almak için sermâyesiz geldim 
O dürlü bir tehî-destim ki hattâ ihtiyârım yok 
Ne ilm ü ma’rifet verdin ne câh u menkıbet 
yâ Rabb Bi-hamdillâh ki bir zerre medâr-ı iftihârım yok 
Benî nev’-i beşer resminde ancak bir heyûlâ var
 Cihanda kâm alırdım ben olaydı ger o vârım yok
 Ne dârım var benim Es’ad ne de meyl-i diyârım var
 Cemâl-i yârdan başka diğer bir intizârım yok 

ozdemir asaf

Önce buyuk buyuk dusundum sonra buyuk buyuk yasadim ne varsa onlar aldi şimdi bana kucuk bir olum kaldi 


https://www.youtube.com/watch?v=W-c-0XxVrCk

ALLAH ALLAH MEVLENE



https://www.youtube.com/watch?v=cbILh963AxU&index=14&list=RD5dNcBjtu364

A. Karakoç

Gerçeğin hayâlden en bariz farkı Uzağa atarsın, yakına düşer.
 Öyle günler, öyle simalar var ki Unutmak istersin, aklına düşer.
https://www.youtube.com/watch?v=QVJ4De6LpTg
http://islamianaliz.com/haber/ali-haydar-haksal-sanirim-%E2%80%98paralelden-sonra-sira-cikar-furyasina-kapilmayan-derdi-ve-ideolojisi-olan-islamcilarda-37328

Ali İmran Suresi 92.Ayeti Kerime

Siz, sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcayıncaya kadar asla iyiliğe ermiş (birr-ü taat etmiş) olmazsınız. Her ne infak ederseniz sübhesiz Allah onu bilicidir. Hasan Basri Cantay meali...

HZ MEVLANA MESNEVİ 1. CİLT

KİMDEN KAÇACAĞIZ, KENDİMİZDEN Mİ? NE KADAR MUHAL!
KİMDEN KOPACAĞIZ, HAK'TAN MI? NE KADAR VEBAL.
964. BEYİT

HZ MEVLANA MESNEVİ 1. CİLT

Hatırlayın ki Rabbiniz (size) şunu bildirmişdi: — Andolsun, şükrederseniz elbette sizi (n nimetinizi) artırırım. Andolsun, nankörlük ederseniz hiç şübhesiz benim azabım cidden çetindir.
İbrahim Sûresi 7. AYETİ KERİME
933. BEYİT
933) 7. Ayet

HZ MEVLANA MESNEVİ 1. CİLT

MAHLUKAT ALLAH'IN İYALİ GİBİDİR.
HADİS-İ ŞERİF
921. BEYİT

HZ MEVLANA MESNEVİ 1. CİLT

KAZANAN ALLAH'IN SEVGİLİSİDİR.
HADİS-İ ŞERİF
908. BEYİT

HZ MEVLANA MESNEVİ 1. CİLT

İNSAN HİLELİDİR. ÇARE BULMAYA ÇALIŞIR.
HALBUKİ HİLESİ KENDİSİNE TUZAK OLUR.
912. BEYİT

HZ MEVLANA MESNEVİ 1. CİLT

SAKINMAKTA FİTNE ÇIKARMAK VE ŞER KARIŞTIRMAK VARDIR
GİT TEVEKKÜL ETKİ EN İYİSİ MÜTEVEKKİL OLMAKTIR
903. BEYİT

HZ MEVLANA MESNEVİ 1. CİLT

ÇÜNKÜ SAKINMAK İNSANI KADER HÜKMÜNDEN KURTARMAZ
902, BEYİT

HZ MEVLANA MESNEVİ 1. CİLT

KENDİNDE GAM VE KEDER GÖRÜNCE İSTİĞFAR ET
ÇÜNKÜ GAM VE KEDER HALIK TEALANIN EMRİYLE MÜESSERDİR.
833. BEYİT

9 Nisan 2020 Perşembe

BİR KISSA


Bizim köylerde bir kıssa anlatılır. İhtiyar adamın biri Yassı Pınar’ın başında oturmuş istirahat ediyormuş. Atını da kenara bağlamış.
Birden sazlıkların arasından bir genç çıkıvermiş ve atı çözüp yularından tutmuş. Demiş ki:
-İhtiyar ben senin bu atını alacağım. Bunun ceremesini en geç ne zaman öderim. 
İhtiyar “en geç kırk yıl içinde ödersin” demiş.
Genç kırk yıl çok uzun zaman, ben atını alıyorum, deyip bir sıçrayışta ata binip mahmuzlamış.
İhtiyar çaresiz, kalkıp köye (Kerküt köyüne) doğru yürümüş. İncirli Pınar’ın oraya geldiğinde –iki pınarın arası normal yürüyüşle 20 -25 dakikadır- bakmış ki atı oralarda yayılıyor. ‘Allah Allah ne oldu ki delikanlıya, niye bıraktı atı acaba’ derken bakmış bir inilti.
Varmış bakmış o delikanlı hendeğin içinde kan revan içinde inliyor. At onu üzerinden atmış tekmeleyip bırakmış..
İhtiyar,  “ne oldu evladım” deyince delikanlı ”İhtiyar, bilmem neyimi ne yaptın ihtiyar. Hani 40 yıl sonra çıkacaktı ceremesi!” deyince ihtiyar:
Oğlum ben senin yaptığın için söyledim. Babanın ne halt ettiğini nereden bilirdim ki? demiş.


(Nesimi)

Gel gel berû ki savm u salâtın kazası var
Sensiz geçen zamân–ı hayatın kazası yok

Üftâde (k.s.)


Gelsin mârifet alan
Yoktur sözümde yalan
Emmâreye kul olan
Hayrı şerri seçer mi?

İmam-ı Şâfi (r.a.)


"Kanaat sahibi olmak, rahatlık doğurur."

Ali Havvas (k.s.)


"Nefs,övüldükçe kirlenir, zem edildikçe temizlenir."

Zünnûn-ı Mısrî (k.s.)


"Bir kimse nefsini feda ederek Allahu Teâlâ'ya yakınlık kazanırsa, Allah onu nefsin
saldırısından korur."

Mevlânâ Câlaleddini Rumi. (k.s.)


"Altı yerde dünya sözü ile meşgul olmak otuz senelik makbul ibadeti bâtıl eder;
Mescidde, İlim meclisinde, Cenaze merasiminde, Mezarlıkta, Ezan vaktinde, Kur'ân
okunurken"

Abülkâdir Geylâni (k.s.)


"Şükrün hakikati odur ki nimeti veren itiraf edile, kalben biline, söz ile de söylene."

Albert Dürer'in elleri


    

        On beşinci yüzyılın başlarında, Nürnberg yakınlarında oldukça fakir bir aile yaşardı. On sekiz çocuklu ailenin reisi oldukça mütevazı kazancını çocuklarına yetirmek için günde on sekiz saate yakın çalışırdı. Gerektiğinde konu komşudan yardım da gelirdi.
On sekiz kardeşten ikisi, Albrecht ve Albert, bu umutsuz durumlarına rağmen, kalplerinde gizliden gizliye bir hayali büyütürlerdi. Her ikisi de usta bir ressam olmak istiyordu; ama babalarının kendilerini şehirdeki sanat akademisine gönderemeyeceğini gayet iyi biliyorlardı.
Günler, geceler süren tartışmalardan sonra iki kardeş ortak bir karar aldılar. Yazı tura atmaya karar verdiler. Yazı turada kaybeden maden ocağında çalışacak, kazandığı ile kazanan kardeşinin sanat akademisindeki masraflarını karşılayacaktı. Sonra da kazanan kardeş, dört yıl sonra mezun olduğunda, ya resimlerini satarak ya da gerekirse madende çalışarak diğer kardeşi okutacaktı.
Bir sabah fısıltılı dualar eşliğinde yazı tura attılar. Yazı turayı Albrecht kazandı ve Nürnberg'deki sanat akademisinin yolunu tuttu.
Albert ise maden ocağının yolunu tuttu. Dört yıl boyunca kardeşine para gönderdi.
Albrecht'in karakalem ve yağlıboya resimleri akademide hemen herkeste hayranlık uyandırmıştı. Öyle ki daha mezun olmadan hatırı sayılır paralar kazandı.
Genç sanatçı mezun olup köyüne döndüğünde, kalabalık ailesi evlerinin verandasında yemekteydi. Uzun sohbetlerin ardından, Albrecht ayağa kalktı, kardeşi Albert'in elinden tutup kendisine yaptığı eşsiz iyiliği anlattı.
Albrecht, Albert sayesinde hayallerini gerçekleştirmişti. Sonra sözlerini şöyle tamamladı:
''Ve şimdi, benim fedakâr kardeşim Albert, sıra senin. Şimdi Nürnberg'e gidip hayallerini gerçekleştirebilirsin. Masraflarını ben karşılayacağım."
Herkesin gözü Albert'e döndü. Albert, oldukça solgun yüzünü yıkayan gözyaşlarını gizlemeye gerek görmeden, başını "hayır, hayır!" anlamında sağa sola sallıyordu. Albert, sonunda kalktı ve gözyaşlarını sildi. Kardeşlerinin, anne babasının yüzlerinde gezdirdi gözlerini. İki elini de sağ yanağına yapıştırıp yumuşak bir ses tonuyla konuşmaya başladı:
"Hayır, kardeşim. Nürnberg'e gidemem. Benim için artık çok geç. Dört yıllık maden işçiliği ellerime neler yapmadı ki! Her parmağım en az bir kere ezilip kırıldı. Son zamanlarda, sağ elimde dayanılmaz romatizma ağrıları da başladı. Bir bardağı bile zor tutuyorum. Nasıl olur da karakalem, yağlıboya çalışırım ki?.. Parmaklarım fırça tutacak inceliği çoktan kaybetti. Hayır, kardeşim, hayır... Benim için artık çok geç."
Bu buruk konuşmanın üzerinden 450 yıldan uzun bir süre geçti. Bugüne kadar Albrecht Dürer'in yüzlerce portresinin yanı sıra karakalem, suluboya, yağlıboya resimleri dünyanın sayılı müzelerinin duvarlarını süsledi. Fakat bunlar içinde hiçbiri Albrecht Dürer'in o günkü yemekten sonra yaptığı karakalem çalışması kadar ünlü olmadı. Bugün yeryüzünde birçok çalışma masasının üzerini süsleyen, birçok duvarda asılı duran bu resim Dürer'le eşleştirildi; hatta Dürer'den daha çok bilinir oldu.
Albrecht Dürer, kardeşi Albert'in kendisi için gösterdiği feragati resmetmeye niyetlendi. Kardeşinin maden ocağında çalışmaktan eğri büğrü olmuş parmaklarını ve kırış kırış avuçlarını bütün detaylarıyla çizdi. Resimde Albert'in ince parmakları göğe doğru yönelmişti. Avuçların içi sanki gökten bir yağmur bekliyormuşçasına açıktı. Dürer, bu çalışmasına basitçe "Eller" adını verdi. Fakat insanlar, böylesine açık avuçlara ve göğe yönelmiş parmaklara her kalbin içini ısıtan bir sırrı doldurdular.
Bozuk para yere düştüğünde, Albrecht'in sanatçı olma duası, Albert'in de bir sanatçının en ünlü eserine model olma duası kabul edilmişti. Dürer'in "Eller"i, böylece, "Dua Eden Eller" olarak anıldı.

4 Nisan 2020 Cumartesi

https://www.dunyabizim.com/soylesi/genclere-sorduk-neden-yabanci-limleri-dinlemeyi-tercih-ediyorsunuz-h23890.html

Ali İmran Suresi 92.Ayeti Kerime

Siz, sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcayıncaya kadar asla iyiliğe ermiş (birr-ü taat etmiş) olmazsınız. Her ne infak ederseniz sübhesiz Allah onu bilicidir. Hasan Basri Cantay meali...

(Cahit Zarifoğlu)

Burası dünya Ne çok kıymetlendirdik, Oysa bir tarla idi Ekip biçip gidecektik.

Ya Habîballah bize imdâd kıl, Son nefes dîdârun ile şâd kıl.

ŞİFA-I ŞERİF'İN

İslâm Dünyasındaki Yeri: eş-Şifâ yazıl­dığı tarihten itibaren İslâm dünyasında bü­yük ilgi görmüş; üzerinde şerh, haşiye, ih­tisar ve tercüme şeklinde pek çok çalışma yapılmış; medreselerde öğrencilere, cami­lerde halka okutulmuştur. Özellikle Kuzey Afrika ülkelerinde düşman tehlikesine ve hastalıklara karşı okunması gelenek hâli­ni almış, Muhammed b. Ca’fer el-Kettânî’nin belirttiğine göre amansız hastalıklar­dan ve âfetlerden korunmak için evlerde eş-Şifâ bulundurulmuştur. Bu âdetin di­ğer İslâm ülkelerinde de mevcut olup me­selâ Sultan Abdülhamid’in sürgünde bu­lunduğu günlerde Çanakkale savaşların­da zafer kazanılması için eş-Şifâokuduğu kaydedilmektedir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki pek çok belgede kaydedildiği üzere Osmanlı ülkesinde Şifâ-i Şerif adıyla bilinen esere hem devlet hem halk tarafından büyük il­gi gösterilmiş, Şifâhan(Şifâ-i Şerif mukarriri) adıyla müderrisler tayin edilmiş, ayrı­ca devletin ve vakıfların desteğiyle “asâkir-i şâhâne’nin ve donanma-yı hümâyun”un selâmeti için Ravza-i Mutahhara başta olmak üzere Bâb-ı Seraskerî, Bâb-ı Fetva, Fâtih Camii, Kastamonu Nasrullah Paşa Camii, Tarsus Nur Camii gibi pek çok camide Şifâ-i Şerifokunup hatimler ya­pılmıştır.

Bilge kral Aliya İzzetbegoviç

Ve her şey bitecek. Sende öleceksin. Bu dünyada ölecek. Bu yüzden, başını hep dik tut. 

Yahya Kemal Beyatlı

Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta…”

3 Nisan 2020 Cuma

Ahmed-er Rufai(k.s


Kalbini Zikir ile, kalıbını da fikirle tamir edip güzelleştir. Gayen su üstünde yürümek, havada uçmak olmasın. Bunları balıklar ve kuşlar da yapıyor. Himmet kanatlarıyla sonsuzluklara uçabiliyor musun ? Sen ona bak...

Abdulkadir Geylani (k.s)


Hiçbir söz amelsiz
ve ihlassız kabul edilmez.
Kainatın Efendisinin (s.a.v)
yolu İHLAS’tan ibarettir

ŞAH-I NAKŞİBEND (KS) NASİHATLER

Bahâüddîn Nakşibend -kuddise sirruh- (d. 1318, v. 1389)
  Bizim yolumuz, Allah Teâlâ'nın gösterdiği kurtuluş yoludur. Çünkü bu yol, sünnete uymak ve ashâb-ı kirama tabî olmaktır. Bu sebeple yolumuzda az zamanda çok kazanç elde edilir.
  Yolumuz, sohbet ve muhabbet yoludur. Sahabe-i kiramın yolunun sohbet olduğu gibi... Hayır ve bereket, beraberliktedir; beraberlik de sohbetle olur. Yalnızlığa (inzivaya) çekilmekte şöhret tehlikesi de olabilir, şöhret ise âfettir.
  Bizim yolumuzda olan kimselerin şu üç şeye dikkat etmesi gerekir:
  Birincisi; Allah Teâlâ'ya karşı edebdir. Yâni zahiri ve bâtını ile tamamen kulluk içinde olmalı, Allah Teâlâ'nın bütün emirlerini yerine getirip, yasaklarından sakınmalı, Allah Teâlâ'dan başka her şeyi gönülden çıkarmalı ve nîmetleri Allah yolunda seferber etmelidir.
  İkincisi; Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'e karşı edebdir. Bu da; ibâdet, muamelât ve bütün davranışlarda O'na muhabbetle uymaktır.
  Üçüncüsü; seni irşâd eden Hak dostuna karşı edebdir.
  Yenilecek bir gıda, bir yiyecek, her ne olursa olsun gafletle, öfke ile veya istemeyerek hazırlanmış ve tedârik edilmişse, onda hayır ve bereket yoktur. Zîrâ ona nefs ve şeytan yol bulmuştur. Böyle bir yiyeceği yiyen kimsede, mutlaka feyiz ve huzurunu bozacak bir netice meydana gelir. Gaflete dalmadan yapılan ve Allah Teâlâ'yı düşünerek yenen helâl ve hâlis yiyeceklerden hayır meydana gelir. İnsanların hâlis ve sâlih ameller işlemeye muvaffak olamamalarının sebebi; yemede ve içmede harama, şüpheli şeylere ve kul haklarına dikkat etmemeleridir. Her ne hâl olursa olsun, bilhassa namazda huşu ve huzur hâlinde bulunmak, zevkle ve gözyaşı dökerek namaz kılabilmek; helâl lokma yemeye ve yemeği Allah Teâlâ'yı hatırlayarak pişirip O'nun huzurunda imiş gibi yemeye bağlıdır. Vücûdu haram lokma ile beslenmiş olan bir kimse, namazdan bir neşve duyamaz.
  Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in:
  "Namaz, müminin miracıdır." (Süyûtî, şerhu İbn-i Mâce, I, 313) ifâdesinde hakîki namazın derecelerine işaret vardır. Namaza duran kimsenin, iftitâh tekbîrini söylerken, Allah Teâlâ'nın azametini, yüceliğini düşünerek, huşu ve huzur hâlinde olması gerekir. Öyle ki, bu hâlini istiğrak, yâni kendinden geçme hâline eriştirmelidir. Bu hâlin zirvesi, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'dedir.
  "La ilahe illallah" kelimesini söylemenin hakikati, Allah Teâlâ'dan başka ne varsa hiçbirini kalbde put hâline getirmemektir. İslâm dîninin hükümlerini îfâ etmek, yâni emirleri yapıp yasaklardan sakınmak; haramları, şüpheli şeyleri, hattâ mubahların fazlasını terk etmek, ruhsatlardan uzak durmak, mubahları zaruret miktarınca kullanmak, tamamen nur ve safadır. Aynı zamanda evliyalık derecelerine kavuşturan bir vâsıtadır. Velayet derecelerine bunlarla ulaşılır. Uzak kalanların hepsi, bunlara dikkat etmediklerinden uzak kalırlar ve kendi arzularına uyarlar. Yoksa Cenâb-ı Hakk'ın feyzi her an gelmektedir.

Allah’ın Mü’minlere Cennette Hazırladığı Nimetler / İmam Nevevi


Bu bölümdeki dört ayet ve onyedi hadis-i şeriften,
Allah’ın iman eden kulları için cennette hazırladığı
pınarları, kalplerden kin ve öfkenin orada sökülüp
atılacağını, yorgunluğun da orada olmayacağını,
korku ve üzüntüsüz bir hayat olacağını, altın tepsi,
tabak ve kadehlerle yiyecek ve içecekler ikram
edileceğini, ebedi kalınacak cennetlerde her türlü
meyveden yenebileceğini, ipek ve atlas elbiseler
içinde karşılıklı sohbetler edileceğini ve iri gözlü
huriler verileceğini, cenneti elde edebilmek için
insanların dünyada orayı kazanmak için yarış
etmeleri gerektiğini, cennette her türlü yeme
içmenin olup, idrar ve dışkının olmadığını, oradaki
nimetlerin hiçbir göz tarafından görülmediği, hiçbir
kulağın duymadığı ve hiçbir insanın hatırından
geçiremediği ve hayal edemediği nimetler
olduğunu, tarakların altından olup her tarafın güzel
kokularla donatıldığını, cennetteki en aşağı
seviyede olan kimseye dünyanın on misli
büyüklüğünde yer verileceğini, altmış mil
yüksekliğinde inciden yapılma çadırlar olduğunu,
çok büyük ağaçlar olup bir ucundan diğer ucuna
yüz senede varılamayacağını, köşklerdeki
mü’minlerin birbirlerini semadaki yıldızlar gibi
seyredeceğini, esen rüzgarın bile orada insanların
güzelliklerine güzellik katacağını ve cennette ölüm,
hastalık, ihtiyarlık olmayacağını, keder ve sıkıntı
çekilmeyeceğini, cennetteki tüm nimetlerin en
üstünü olarak da Allah’ın razı olduğunu kullarına
bildireceğini, şu anda gökteki ayı nasıl görüyorsak
orada da Rabbimizi öylece göreceğimizi ve en
değerli şeyin de bu olduğunu öğreneceğiz. [1]
“Muhakkak ki, yolunu Allah ve kitabıyla bulanlar,
cennetlerde ve ırmak başlarındadırlar. Esenlik ve
güvenlik içerisinde girin oraya! diyerek
karşılanacaklar orada. Gönüllerindeki kini, hasedi
kökünden söküp attık onların; Onlar mutluluk
divanları üzerinde, karşı karşıya oturmuş
kardeştirler. O cennetlerde onlara, hiçbir yorgunluk
ve bitkinlik erişmez ve oradan çıkarılacak da
değillerdir.” (Hıcr: 15/45-48)
“O gün Allah onlara: “Ey benim kullarım bugün ne
korkacaksınız, ne de üzüleceksiniz!” diyecek. O
kullarım ki, ayetlerime inanmışlar ve müslüman
olmuşlardır. Ey kullarım! Siz ve mü’min eşleriniz
girin cennete, orada ağırlanıp sevindirileceksiniz.
Orada altın tepsiler ve kadehlerle onların etrafında
dolaşılır. Orada canlarının çektiği, gözlerinin
hoşlandığı herşey var. Ve sizler orada ebedi
kalacaksınız. Dünyada yaptığınız doğru dürüst işler
sayesinde, elde edeceğiniz cennet işte böyledir.
Size orada pekçok meyveler de var, onlardan
yersiniz.” (Zuhruf: 43/68-73)
“Buna karşılık yollarını Allah ve kitabıyla bulanlar,
gerçekten güvenilir bir konumdadırlar. Bahçeler ve
pınarlar arasında, ince ve kalın ipekten elbiseler
giyerler ve karşı karşıya otururlar. İşte böyle
olacak, biz o mü’minleri siyah iri gözlü hurilerle de
evlendiririz. Orada güven içinde canlarının çektiği
her türlü meyveyi isteyip getirtirler. Ve orada ilk
ölümden başka bir ölüm tatmayacaklar ve böylece
Allah onları yakıcı ateşin azabından korumuş
olacaktır. Bu Rabbinin bir lütfudur ve en büyük
zafer de budur.” (Duhan: 44/51-57)
“Şüphesiz ki erdem sahipleri ve iyi kişiler cennet
nimetleri içindedirler. Koltuklara yaslanarak
seyrederler. Onların yüzlerinde nimetin ve
mutluluğun sevincini görürsün. Onlara ağızları
mühürlenmiş yani bozulmama ve lezzetinin
kaçmaması için vakumlanmış, sadece, içecek
kimsenin yanında halis sarhoşluk vermeyen
şaraplardan sunulur ve içirilir, dünyadaki içkilerin
tersine bunların içiminden sonra etrafa kötü
kokular değil, misk kokusu yayılır. Öyleyse bu
değerli şeylere ulaşmak için can atanlar, yarışanlar
bu nimetlerin bulunduğu cennete girmek için
yarışsınlar. Ve bu şaraba tesnim pınarının suyu
karıştırılmıştır. Bu su öyle bir kaynaktır ki, Allah’a
yakın olma şerefine erişenler ondan içerler.”
(Mutaffifin: 83/22-28)
1884. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“Cennetlikler cennette yiyip içerler, ama büyük,
küçük abdeste çıkmaz ve sümkürmezler. Sadece
hoş kokulu bir geğirti ve ter çıkarırlar. İnsanın
kendiliğinden nefes alması gibi, onlar da
kendiliklerinden Cenâb–ı Hakk’ı ulûhiyyet
makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder,
tekbir getirirler.”[2]
1885. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ, ‘Ben sâlih kullarım için hiçbir gözün
görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir insanın
hatır ve hayal edemediği nimetler hazırladım’
buyurdu.”
Ebû Hüreyre, isterseniz şu âyeti okuyunuz, dedi:
“Mü’minlerin yaptıkları ibadet ve iyiliklere karşılık
olarak onlara ne mutluluklar saklandığını hiç kimse
bilemez” (Secde: 32/17).[3]
1886. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennete ilk girecek kimselerin yüzleri, dolunay
gibi parlak olacak. Onların ardından gireceklerin
yüzleri, gökyüzündeki en parlak yıldız gibi
aydınlık olacak. Orada insanlar ne küçük ne büyük
abdest bozarlar ve ne de tükürüp sümkürürler.
Onların tarakları altındandır. Kokuları mis gibidir.
Buhurdanlıklarında tüten hoş koku, cennetin hoş
kokulu ağacındandır. Eşleri hûrilerdir.
Cennetliklerin hepsi de babaları Âdem’in şeklinde
yaratılmış olup boyları altmış arşındır.”[4]
Buhârî ve Müslim’in diğer bir rivayetine göre
Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:
“Onların cennetteki kapları altındandır. Orada
terleri mis gibi güzel kokacaktır. Orada her birine,
baldırının iliği etinin üstünden görünecek kadar
güzel ikişer kadın verilecektir. Onların kalpleri tek
bir adamın kalbi gibi aynı duyguları taşıdığından,
aralarında ne anlaşmazlık ne de çekişme meydana
gelecektir. Akşam sabah Allah Teâlâ’yı
ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzih
edeceklerdir.”[5]
1887. Muğîre İbni Şu‘be radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Mûsâ sallallahu aleyhi ve sellem Rabbine:
– Cennetliklerin en aşağı derecesi nedir? diye
sordu. Allah Teâlâ da şöyle buyurdu:
– O, cennetlikler cennete girdikten sonra çıkagelen
bir adamın derecesi olup kendisine:
– Cennete gir! denir.
– Yâ Rabbî! Herkes yerine yerleşmiş ve alacağını
almışken ben nereye gideceğim? der. Ona:
– Sana dünya hükümdarlarından birinin mülkü
kadar yer verilse razı olur musun? diye sorulur. O
da:
– Razıyım yâ Rabbî! der. Bunun üzerine Allah
Teâlâ ona:
– İşte öyle bir mülk senindir. Bir o kadar daha, bir
o kadar daha, bir o kadar daha, bir o kadar daha
buyurur. Beşincisinde o adam:
– Razı oldum yâ Rabbî! der. Allah Teâlâ ona:
– İşte bu kadar şey hep senindir. Onun on misli de
senindir. Bir de neyi arzu ediyorsan, gözün neden
hoşlanıyorsa hepsi senindir, buyurunca adam:
– Razı oldum yâ Rabbî! diyecek.
Daha sonra Mûsâ aleyhisselâm :
– Yâ Rabbî! Cennetliklerin en üstün derecesi nedir?
diye sordu. Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
– Onlar benim seçtiğim kullardır. Onların kerâmet
fidanlarını kudret elimle ben dikip mühür altına
aldım. Onlara hazırladığım nimetleri ne bir göz
görmüş, ne bir kulak duymuş, ne de bir kimsenin
hatır ve hayalinden geçmiştir.”[6]
1888. İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Ben cehennemden en son çıkacak (veya cennete
en son girecek) kimseyi biliyorum. O adam
cehennemden emekleye emekleye çıkar. Allah
Teâlâ ona:
– Haydi git, cennete gir, buyurur. Adam cennete
gider, fakat ona cennet doluymuş gibi gelir. Geri
dönüp Allah Teâlâ’ya:
– Yâ Rabbî! Cennet ağzına kadar dolmuş! der.
Allah Teâlâ ona:
– Git, cennete gir, buyurur. Tekrar oraya gider,
yine cennetin dolu olduğunu zanneder. Bir daha
geri dönüp Allah Teâlâ’ya:
– Yâ Rabbî! Orası dopdolu! der. Allah Teâlâ ona
yine:
– Git, cennete gir, orada senin dünya kadar ve
dünyanın on misli (veya dünyanın on misli
büyüklüğünde) yerin var, buyurur. O Adam:
– Yâ Rabbî! Sen kâinâtın hükümdarı olduğun halde
benimle alay mı ediyorsun? (veya benim halime mi
gülüyorsun?) der.”
Hadisin râvisi İbni Mes’ûd şöyle dedi: Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in gerideki dişleri
belirinceye kadar tebessüm ettiğini gördüm. Sonra
şöyle buyurdu:
“İşte cennetliklerin en aşağı seviyesinde bulunan
adamın derecesi budur.”[7]
1889. Ebû Mûsâ el–Eş'arî radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şüphesiz mü’min için cennette, altmış mil
yükseklikte içi boş inciden yapılma bir çadır vardır.
Orada mü’minin gidip ziyaret ettiği aileleri vardır.
Fakat bu aileler birbirlerini görmezler.”[8]
1890. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennette öyle bir ağaç vardır ki, idmanlı bir ata
binmiş olan kimse onun bir ucundan diğerine yüz
senede varamaz.”[9]
1891. Yine Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennetlikler, kendilerinden yüksekteki köşklerde
oturanları, aralarındaki derece farkı sebebiyle, sizin
sabaha karşı doğu veya batı tarafında, gökyüzünün
uzak bir noktasında batmak üzere olan parlak ve iri
bir yıldızı gördüğünüz gibi göreceklerdir.” Bunun
üzerine ashâb–ı kirâm:
– Yâ Resûlallah! O yerler, peygamberlere ait ve
başkalarının ulaşamayacağı köşkler olmalıdır,
dediler. Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:
– “Evet, öyledir. Canımı kudretiyle elinde tutan
Allah’a yemin ederim ki, o yerler, Allah’a iman
edip peygamberlere bütün benlikleriyle inanan
kimselerin de yurtlarıdır.”[10]
1892. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Cennette yay kadar bir yer, üzerine güneşin doğup
battığı her şeyden daha hayırlıdır.”[11]
1893. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
“Cennette, cennetliklerin her hafta gittikleri bir
çarşı vardır. Orada, yüzlerine ve elbiselerine cennet
kokuları üfleyen bir kuzey rüzgârı eser ve böylece
güzellikleri daha da artar. Eskisinden daha güzel ve
yakışıklı olarak eşlerinin yanına döndükleri zaman,
aileleri onlara:
– Vallahi güzelliğinize güzellik katılmış, derler.
Onlar da:
– Vallahi yanınızdan ayrılalı beri siz de daha bir
güzel olmuşsunuz, derler.”[12]
1894. Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Cennetlikler, yükseklerdeki köşkleri, sizin
gökyüzündeki yıldıza baktığınız gibi
seyredeceklerdir.”[13]
1895. Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir gün, Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve
sellem’in cenneti geniş bir şekilde anlattığı bir
sohbetinde bulundum. Sözünün sonunda şöyle
buyurdu:
“Orada hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın
duymadığı, hiç kimsenin hatırından bile
geçirmediği nimetler vardır.” Sonra da şu âyeti
okudu:
“Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere
ibadet ettikleri için vücutları yataklardan uzak kalır
ve kendilerine verdiğimiz rızıktan da başkalarına
harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne
mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez”
(Secde: 32/16–17)[14]
1896. Ebû Saîd ve Ebû Hüreyre radıyallahu
anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennetlikler cennete girince bir kimse şöyle
seslenir: Siz cennette ebediyyen yaşayacak, hiç
ölmeyeceksiniz; hep sağlıklı olacak, hiç
hastalanmayacaksınız; hep genç kalacak, hiç
yaşlanmayacaksınız; hep nimet ve mutluluk içinde
yaşayacak, hiç keder ve sıkıntı çekmeyeceksiniz.”
[15]
1897. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Sizden cennetin en aşağı derecesinde olan birine
(Allah Teâlâ veya bir meleği):
– Ne dilersen dile, diyecek. O da bütün dileklerini
söyleyecek. Kendisine, kalbinden geçenlerin
hepsini diledin mi? diye soracak. O da:
– Evet, diledim, diyecek. Bunun üzerine o kimseye:
– Bütün dileklerin bir misli fazlasıyla sana
verilecektir, diyecek.”[16]
1898. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den
rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ cennetliklere:
– Ey cennet sâkinleri! diye seslenir. Onlar da:
– Buyur Rabbimiz! Emret! Bütün hayır ve iyilikler
senin elindedir, derler. Allah Teâlâ:
– Halinizden memnun musunuz? diye sorar. Onlar:
– Nasıl razı olmayalım, Rabbimiz. Sen bize, hiç
kimseye vermediğin bunca nimetler ihsan ettin,
derler. Allah Teâlâ:
– Size bunlardan daha değerlisini vereyim mi?
buyurur. Cennetlikler:
– Bunlardan daha değerlisi ne olabilir, Rabbimiz!
derler. Bunun üzerine Cenâb–ı Hak:
– Üzerinize rızâmı indiriyorum; bundan sonra size
hiç gazap etmeyeceğim, buyurur.”[17]
1899. Cerîr İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle
dedi:
Bir gece Resûlullah’ın yanında bulunuyorduk. On
dördüncü gecesindeki aya baktıktan sonra şöyle
buyurdu:
“Şu ayı hiç bir sıkıntı çekmeden gördüğünüz gibi
Rabbinizi de ayan beyan göreceksiniz.”[18]
1900. Suheyb radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Cennetlikler cennete girince Allah Teâlâ onlara:
– Size vermemi istediğiniz bir şey var mı? diye
soracak. Onlar:
– Yâ Rabbî! Yüzlerimizi ak etmedin mi? Bizi
cennete koyup cehennemden kurtarmadın mı, daha
ne isteyelim, diyecekler.
İşte o zaman Allah Teâlâ perdeyi kaldıracak.
Onlara verilen en güzel ve en değerli şey Rablerine
bakmak olacaktır.”[19]
Nevevi elimizdeki Riyazu’s-Salihin kitabını
Allah’a hamdini ifade eden iki ayet ve bir dua ile
bitirmektedir.
“Ama iman edip de yararlı işler yapanlara gelince;
Rableri imanlarından dolayı onları doğru yola
eriştirmektedir. Ahirette ise nimet dolu cennetlerde
bulunacaklar ve onların konaklarının altlarından
ırmaklar akmaktadır. Onlar, orada mutluluk
makamında olup: “Ey Allah’ım! Sınırsız kudret ve
izzetinle sen ne yücesin, seni her türlü
noksanlardan tenzih ederiz” diye dua ederler.
Orada, onların selamlaşmaları “selam olsun”
şeklinde olacaktır. Dua ve niyazlarının sonu ise;
“Eksiksiz bütün övgüler alemlerin Rabbi olan
Allah’a mahsustur” derler.” (Yunus: 10/9-10 )
“Mü’minler cennete girmezden önce, onların
benliklerinde takılıp kalmış olabilecek düşünce ya
da duygu türünden uygun olmayan ne varsa hepsini
silip atacağız. Onların önlerinde dereler ve ırmaklar
çağıldayacak ve onlar “Eksiksiz bütün övgüler bizi
bu bahtiyarlığa eriştiren Allah’a yakışır. Çünkü o
bize yol göstermeseydi, biz asla doğru yolu
bulamazdık! Ve Rabbimizin elçileri bize gerçekten
doğru söylemişler” diyecekler. Ve bir ses: “İşte
geçmişte edip-eyledikleriniz sayesinde
kazandığınız cennet bu” diye seslenecek.” (Araf:
7/43)
Allahım İbrahime ve onun âline rahmet ettiğin gibi
kulun ve ümmî peygamber olan Rasûlün
Muhammed (s.a.v.)’e onun hanımlarına ve
zürriyetine hayır ve rahmetini esirgeme. İbrahim ve
O’nun âline hayır ve bereket lutfettiğin gibi kulun
ve ümmi peygamber olan Rasûlün Muhammed
(s.a.v.)’e ve O’nun hanımlarına ve zürriyetine de
hayır ve bereket ihsan eyle, şüphesiz sen övülmeye
layık ve yücelerin yücesisin.
Bu eseri H. 670 yılı Ramazanı 14. pazartesi günü
Dımaşk’ta bitirdim.
[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 553.
[2] Müslim, Cennet 18. Ayrıca bk. Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Enbiyâ 1.
Bir benzeri 708’de geçmişti. 1889 ve 1898 arası benzeri hadislerdir.
[3] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Tefsîru sûre (32), 1, Tevhîd 35; Müslim, Cennet 2–5. Ayrıca bk. Tirmizî,
Tefsîru’l–Kur’ân 33, 57; İbni Mâce, Zühd 39.
[4] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Enbiyâ 1; Müslim, Cennet 15. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 60, Cennet 5;
İbni Mâce, Zühd 39.
[5] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Enbiyâ 1; Müslim, Cennet 17.
[6] Müslim, Îmân 312.
[7] Buhârî, Rikak 51, Tevhîd 36; Müslim, Îmân 308. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 39.
[8] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Tefsîru sûre (55) 2; Müslim, Cennet 23–25. Ayrıca bk. Tirmizî, Cennet 3.
[9] Buhârî, Rikak 51; Müslim, Cennet 8.
[10] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8; Müslim, Cennet 11.
[11] Buhârî, Cihâd 5, 6, Bed'ü'l–halk 8, Rikak 51; (Hadisi Müslim rivayet etmemiştir). Ayrıca bk.
Tirmizî, Fezâilü’l–cihâd 17.
[12] Müslim, Cennet 13.
[13] Buhârî, Rikak 51.
[14] Müslim, Cennet 5.
[15] Müslim, Cennet 22. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru’l–Kur’ân 41.
[16] Müslim, Îmân 301. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 315.
[17] Buhârî, Rikak 51, Tevhîd 38; Müslim, Cennet 9. Ayrıca bk. Tirmizî, Cennet 18.
[18] Buhârî, Mevâkîtü’s–salât 16, Tefsîru sûre (50), 2, Tevhîd 24; Müslim, Mesâcid 211. Ayrıca bk.
Ebû Dâvûd, Sünnet 19; Tirmizî, Cennet 16; İbni Mâce, Mukaddime 13.
[19] Müslim, Îmân 297. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru’l–Kur’ân 11.
[20] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 558.
Kaynak: Riyazü-s Salihîn

 https://www.youtube.com/watch?v=vdHp4bhZ8Y8